Thursday 20 December 2012

ironi.

Annem ve babam dün boşandı. Böylece yeni hayatları başladı. 
Bugün annem yeni yaşına girdi. 
Ancak bir ihtimal yarın dünyanın sonu ve bu durumunda da hepimiz ölecğiz...



Hayatın enteresan bir espri anlayışı var. 

Wednesday 19 December 2012

bence ölelim.

Konunun eninde sonunda 21 Aralık 2012 konusuna geleceği muhakkaktı, bence oldukça erteledim bile. İşin aslı konuya dair düşünmeyi bile erteliyordum, ama dün gece Didem bu duruma müdahale etti ve neticede kaç zamandır yüzeyin hemen altıda fokurdayan konu nihayet gündemimde... Hayırlı uğurlu olsun, bravo Didem! 

Bence hepimiz ölelim. 

Ciddiyim. 

Öyle "sen önce öl", "ben sonra öleyim" hiç olmasın - mümkünse +5 ila -5 zaman aralığında komple ölelim. Çünkü bence "bir kısım ölsün, bir kısım hayatta kalsın" çok daha fena! Düşünüyorum, ya hayatta kalanlardan olursam mesela diye...Ödüm patlıyor - korkunç bir şey bu! Hele tanıdığım insanlar ölen kısımda olursa...Hem zaten ben liseyi bitirirken uzun vadeli hayat planımı bu durumu göz önüne alarak yapmıştım; eğer gerçekten 21 Aralık 2012'de köklü küresel değişimler olurda kaos baş gösterirse diye öğrenciliği "başarılı biçimde" uzatabildiğim kadar uzatacak, gerçek dünyaya atılmama ramak kala da "eh yani...kısmet değilmiş demek ki!" diyecektim. 21 Aralık'ta hiç bir şey olmazsa diye plan yapmamıştım, tüm umudum bir şeyler olacağı ihtimaline endeksli. Eğer alelade bir gün olursa - yani ölmezsek - baya ciddi sorunlarım olacak...Listenin en başında da "eee...şimdi nolcak?!" olacak. Hayata dair planlarım tamamen suya düşmüş olacak ve benim hemen yeni bir plan yapmam gerekecek. 

Halbuki ölsek ya.


çok ciddiyim.

Uzaylı Cupcakeler - Vanilya Dolgulu Limonlu Yeşil Şeyler

Çok istemiştim bugün "Dünya'nın Sonu Partisi"ne katılmayı... Kısmet değilmiş.
 
 
 
Bakalım sırf Cüneyt Arkın eşliğinde yenebilsin diye yaptığım bu "Uzaylı Cupcakeler"ini yemek kime kısmet olacak.

Monday 17 December 2012

yaratıcı.

Çok beğendim bu fikri... Mesele bir "Dünya'nın Sonu Partisi" değil, bu kısmı oldukça beklendik bir şey - yaratıcı olan hadisenin "Dünya'yı Kurtaran Adam" etrafında dönecek olması! Çok beğendim.



RSVP'mi olumlu kullanmaya hevesliyim.

Friday 14 December 2012

ve kar başladı!

Gerçi beni oldukça gafil avladı. Köşkün oradan inerken başladı, Farabi'nin orda hızlandı, Güvenlik'e çıktığımız sırada inanılmaz güzel oldu, Hoşdereden inerken düşündürücü hale geldi (resim o anlardan), Ayrancı'da ürkütücü hale geldi, sonra Bahçeli'de bitmişti!

Wednesday 12 December 2012

Anılar!

Bunu Çayyolu Pazar Yeri Duvarında gördüm bugün. Kim bilir ne zaman yapmışlar, ne kadar zamandır orada - ama algıda seçicilik mi demek lazım, şans mı; ben yeni gördüm. Enteresan geldi bana, çünkü sadece bir kaç yıl önce, tam da bu zamanlar, ben de Romanya'da gönüllü olarak kaldığım dönemin sonuna gelmiştim.


Diyorum ya, algıda seçicilik olsa gerek herhalde.

Thursday 6 December 2012

Gerçek vs Kurgu

Gerçek hayat bazen kurgudan daha kurgusal geliyor bana... Mesela, unutulmaz bir anı, henüz sanırım üniversite 2'deyken, gecenin bir yarısı hukuk öğrencisi bir arkadaşın o zaman yeni olan arabası ile eve dönüyorduk - 0 alkol - ve kırmızı ışıkta durduk. Önümüzdeki polis arabası (POLİS ARABASI!!!) geri vitese taktı, gözlerimizin önünde geldi geldi geldi ve bize çarptı. İrem (Avukat) o anda tam olarak ne olduğunu anlamakta bir süre zorlandı... İşin aslı hepimiz zorlandık. O bir sürelik zamanda ise önümüzdeki polis otosundan, birinin elinde "siyah bir poşet" olan iki polis memuru indi. Elleri boş olan memur, hafif sendeleyerek yanımıza geldi, İrem'in camından kafasını sokarak "neden bize çarptınız?!" dedi. Bu noktada, bir kaç dakikalığına derin bir sessizlik hakim oldu arabanın içine. Ama maşallah, hiç birimiz hakkına sahip çıkamayan tiplerden olmadığımız için, direksiyondaki de avukat adayı olduğundan, polis memuru sonraki 15 dakika çok pişman oldu bize bu tür bir soru yönelttiğine. Sonuçta, biraz da o "siyah bir poşet" ve daha önemlisi içeriği ile ilgili olarak başlarının belaya girmesini istemediklerine karar veren memurlar, "yanlışlıkla el freninin çekilmediğine, dolayısı ile bu geç saatte, kırmızı ışıkta bekleyen araçlarının hafif hafif geri gittiğine" karar vererek bize yol verdiler...

Bu maceraya damgasını vuran hadise, yaklaşık 10 dakika sonra, İrem arabasının önündeki az ama mevcut hasara bakarken sarf ettiği cümle olmuştu:

"anneme ben bu cumartesi gecesi alkolsüz olarak eve dönerken kırmızı ışıkta durdum, o sırada da önümdeki arabasında içki içen polisler geri geri gelip bana çarptılar desem...bu, arabanın önüne uçan mor filler kondu demekle aynı inandırıcılığa sahip! Sanayide tanıdığı olan var mı?!"

Gerçek vs Kurgu'da bugün Gerçek Kurgu'ya yine sayı attı:
Tez Hocam: Pazartesi jürin vardı ya...
nep: Evet?
Tez Hocam: Artık yok.
nep: ...Tamam...Peki, ne zaman olacak jüri?
Tez Hocam: Bilmiyorum henüz. Ama Pazartesi değil, haberin olsun!
nep: ...

Bazen kelimeler kifayesiz kalıyor.

Monday 3 December 2012

bodo geliyor!


Seda, literatürde multi-talented olarak açıklanan insanlara ideal bir örnek. Kariyer seçimi ise ne yazık ki zamansal anlamda kendisini sıkboğaz etmekte ve "üretim kapasitesi"ni olumsuz yönde oldukça ağır şekilde etkilemekte. Ama Seda'ya dair beni asıl hayran bırakan sanatsal yeteneği değil, karşı karşıya kaldığı zamansızlık, yorgunluk ve yoğunluğa rağmen, yine de üretebilme becerisi...İlham verici.  

sonbahar çok güzel





Saturday 17 November 2012

hayatta kalmak...

Bugün ölmeyişimin 1.yıldönümü. 

Böyle söylendiğinde bir tek benim kulağıma normal geliyor olabilir mi bu?

Ben bir yıl önce bugün ölmedim. 

Aslında ben bugüne kadar hiç ölmedim,
dolayısı ile aslında bugünü diğerlerinden o kadar da farklı kılan pek bir şey yok...
Tek bir ayrıntı dışında: 
Ben 1 yıl önce bugün gerçekten de ölebilirdim.

Öyleyse konu aslında hayatta kalmak değil de, 
hayatını kaybetmeye ne kadar yaklaştığın mı aslında?

Hayatını kaybetme riskini alenen yaşamamış biri için, 
"hayatta kaldım" demek bu durumda daha mı değersiz hale geliyor?

Ölümlülüğün bilincinde olmak ile onun farkında olmak arasındaki fark, 
ancak birine sahipken diğerine sahip olmayanlar tarafından hissedilen bir fark mı acaba diye düşünüyorum bazen.


Thursday 8 November 2012

yine erdal beşikçioğlu, yine hayranlık

Her seferinde aynı şeyi söylüyorum...Mojo'yu izledikten sonra söylemiştim, Bir Delinin Hatıra Defteri'ni izledikten sonra da söyledim - şimdi yine, bu kez de Hayvan Çiftliği'nden sonra söylüyorum: 

Bu adam, benim beynimin içinde havayi fişek gösterilerine sebep oluyor! Başım dönüyor, tüylerim diken diken oluyor, nefesim hızlanıyor... Tıkandığının, ancak sızarak aktığının farkında bile olmadığım yaratıcılık damarlarımın çağlamasına, fışkırmasına sebep oluyor. Ve her seferinde, daha sonra hayalkırıklığına uğramamak adına, beklentimi alçak tutmak için nafile bir uğraş harcamama, ama yine de istemsiz olarak yüksek beklentiler içine girmeme ve yine de ayaklarımın yerden kesilmesine neden oluyor... Neden?! 




Çünkü o gerçekten muhteşem işler yapıyor.  

Tuesday 30 October 2012

yeni bebek!

Ailemiz "eski son nesli", hummalı bir biçimde "yeni son nesil" üretimi ile uğraşmakta... Buyrun - işte bu da yeni küçük adamımız!  


çok tatlı...çok.

Monday 29 October 2012

29 Ekim 2012


Kutlu mutlu olsun Cumhuriyet Bayramımız! 


Tutmaya çalışıyorum kendimi, ama olmuyor - söylemeden geçemiyorum. 
Bugün bayram.


Bunun anlamını anlamayanlar var aramızda, gördük bugün. Bugün siyasi propogandalar, ihtiraslar veya ajandalara kurban edilmemeliydi - hep birlikte, sevinç içinde kutlanmalıydı, çünkü BUGÜN BAYRAMdı!


Hangisi daha hatalı tartışmanın anlamı yok - böyle bir günde, bu şekilde "taraflar" durumunda olmak yeterince utanç verici çünkü bence. Birlikte, bütünleşerek elde edilmiş bir hakkı yine birlikte kutlamamız gerekirken, "bizler" ve "onlar" şeklinde ayrılıyor oluşumuz yüzümü kızartıyor.


O biber gazı ve tayzikli suyu sıkan ve / veya sıktıranları alıp, Anıtkabir girişinde gaza gelmiş kitle görür görmez bundan faydalanarak Anti-Amerikan propogandası yapmaya ve / veya yaptırmaya başlayana çarpmak isterdim... Bir de o hoperlörlerden birinden bağırmak: Bugün Bayram.   

Tuesday 16 October 2012

ölçüsüzlük!



İtiraf ediyorum; hızımı alamadım! Üstelik, hala alamadım!!! Bu sene oyduğum ilk normal boy Balkabağının üzerine 4 tane de ufacık Kelek Kavun oydum, sonra da baya büyük bir Balkabağına daha saldırdım - delirmiş gibiyim. Ve henüz oyulmamış dev bir Balkabağım daha var... Çok ciddiyim, pazarda arkamdan "deli..." dediklerini duyduğuma nerdeyse eminim - gerçi şahidim yok, bu iddiamı kanıtlamam mümkün değil. Neyse, son Balkabağımı oymak için bu haftasonunu beklemeye karar verdim. Taze taze olsun istiyorum. 


Elbette içlerini ziyan etmeye niyetim yok. Keleklerin içini yüz maskesi niyetine kullanırken bolca şebeklik ettik, ama asıl Balkabağının içi mükemmeldi... Nefis bir koku ve enfes bir lezzet! Henüz onunla ne yapacağıma tam karar vermedim, ama aklımda bir iki olasılık var.


Saturday 13 October 2012

cangaloz!



ve yine yeniden senenin o en sevdiğim zamanına geldik. 
sonbahar...