Monday 13 May 2013

Beyin bedava!


ALES’e ilk girdiğim zaman, adı bile farkllıydı - LES’ti. Bir de o zamanlar inanılmaz saçma sapan bir sınavdı; sırasını hatırlamıyorum ama ya önce sözeli dağıtıyor, bir süre sonra “tamam – yeter, bitti sözel zamanınız…” diyerek topluyor ve sayısalı dağıtıyorlardı – ya da tam tersi. Her halükarda, kişiye bırakmıyorlardı zaman yönetimini. Çok saçma zamanlardı onlar, çok.

Yıllar içinde LES değişerek ALES’e dönüştü… LES’e bir kez girmiş, ALES’e ise dün itibari ile üçüncü kez girmiş biri olarak belirtmek istiyorum ki; sorular açısından bakıldığında iki sınav arasında fark göremiyorum?!

Sorular açısından bir fark göremesem de, zaman yönetiminin en az bilgi birikimi kadar, hatta belki daha bile önemli olduğunu söyleyebilirim. Benim için bu konu sözel ve mantık soruları açısından pek önem taşımıyor, ancak sayısal kısmı ile ilgili uzuuuun yıllar önce (ilk kez LES’e girmeden önce) geliştirdiğim bir taktik var ki, yıllar içinde tecrübe ile ancak mükemmelleştirmiş olabilirim. Bu taktiğe “Cosmo Taktiği” ismini verdim. Mantığı çok basit aslında:

Cosmo benim için “tuvalet dergisi” dediğimiz türde bir okumalıktır. Tuvalette harcadığım zamana “hayattan kayıp” olarak baktığım için, orda harcadığım zamanı olabildiğince sınırlı tutmaya çalışırım ve bu yüzden de orda ancak hızla okunabilecek şeyler ile ilgilenirim. Cosmo ve türevi dergiler bu tanımlamaya uygun düşüyor benim açımdan. Özellikle bu dergilerde yer alan testleri yapmak ve sonuçlarını okumak. O yüzden de LES’teki ve ALES’lerdeki sayısal kısımlara hep bu dergilerdeki testlere yaklaştığım mantık ile yaklaştım. Mümkünse tüm soruları en az bir kez oku, aralarından hızla yanıtlayabildiklerini hemen yanıtla, biraz zaman alarak yanıtlayabileceğini düşündüklerinin yanına işaret koy ve sona geldiğinde başa dönüp onları da yanıtla, zaman kalırsa “bu ne ki?!” diye düşündüklerine dön ve yapabildiğini yap.

Bu kez de, yine bu taktikle cevapladım soruları. Dolayısı ile bence “iyi geçti!” sınav. Ama tabi sonuçlar gelince “görücez…” gerçekten de iyi mi geçmiş, yoksa ben mi ne yaptıptığım konusunda fikirsizim.

Sınava dair anlatmam gereken asıl şey, sınava giriş ile ilgili olan durum. Sınav kurallarına göre sınava hiçbir şey götüremiyorduk. Hiçbir şey derken, ciddiyim; cüzdan, anahtar, para…hatta kalem bile! Yanımıza almamıza izin verilen şeyler: Nüfus Cüzdanı (veya Pasaport), Sınav Giriş Belgesi ve saydam bir şişede suydu. Sınav yerine oturduğumuzda üzerinde ÖSYM yazan saydam birer kalem kutusu içinde 2 peçete, 3 şeker, 2 kalem, bir silgi ve bir kalemtraş verildi…Şekerlerin “okunmuş” olma ihtimali üzerine konuşup bol bol güldük. AKP’nin sırf bu şekerleri okutmak için işe kadrolu olarak yaşlı teyzeler aldığı fikri oldukça gülünçtü.       


Çok istedim sınavdan sonra birileri yolumu kesip benimle röportaj yapmak istesin… Sırf bunun için ayna önünde “Beyin Bedava!” konuşmamı bile prova etmiştim – ama işte, kısmet değilmiş. 

No comments:

Post a Comment