ALES’e ilk girdiğim
zaman, adı bile farkllıydı - LES’ti. Bir de o zamanlar inanılmaz saçma sapan
bir sınavdı; sırasını hatırlamıyorum ama ya önce sözeli dağıtıyor, bir süre sonra
“tamam – yeter, bitti sözel zamanınız…” diyerek topluyor ve sayısalı
dağıtıyorlardı – ya da tam tersi. Her halükarda, kişiye bırakmıyorlardı zaman
yönetimini. Çok saçma zamanlardı onlar, çok.
Yıllar içinde LES
değişerek ALES’e dönüştü… LES’e bir kez girmiş, ALES’e ise dün itibari ile üçüncü
kez girmiş biri olarak belirtmek istiyorum ki; sorular açısından bakıldığında
iki sınav arasında fark göremiyorum?!
Sorular açısından bir
fark göremesem de, zaman yönetiminin en az bilgi birikimi kadar, hatta belki
daha bile önemli olduğunu söyleyebilirim. Benim için bu konu sözel ve mantık
soruları açısından pek önem taşımıyor, ancak sayısal kısmı ile ilgili uzuuuun
yıllar önce (ilk kez LES’e girmeden önce) geliştirdiğim bir taktik var ki, yıllar
içinde tecrübe ile ancak mükemmelleştirmiş olabilirim. Bu taktiğe “Cosmo
Taktiği” ismini verdim. Mantığı çok basit aslında:
Cosmo benim için “tuvalet
dergisi” dediğimiz türde bir okumalıktır. Tuvalette harcadığım zamana “hayattan
kayıp” olarak baktığım için, orda harcadığım zamanı olabildiğince sınırlı
tutmaya çalışırım ve bu yüzden de orda ancak hızla okunabilecek şeyler ile
ilgilenirim. Cosmo ve türevi dergiler bu tanımlamaya uygun düşüyor benim
açımdan. Özellikle bu dergilerde yer alan testleri yapmak ve sonuçlarını
okumak. O yüzden de LES’teki ve ALES’lerdeki sayısal kısımlara hep bu
dergilerdeki testlere yaklaştığım mantık ile yaklaştım. Mümkünse tüm soruları
en az bir kez oku, aralarından hızla yanıtlayabildiklerini hemen yanıtla, biraz
zaman alarak yanıtlayabileceğini düşündüklerinin yanına işaret koy ve sona
geldiğinde başa dönüp onları da yanıtla, zaman kalırsa “bu ne ki?!” diye
düşündüklerine dön ve yapabildiğini yap.
Bu kez de, yine bu
taktikle cevapladım soruları. Dolayısı ile bence “iyi geçti!” sınav. Ama tabi
sonuçlar gelince “görücez…” gerçekten de iyi mi geçmiş, yoksa ben mi ne
yaptıptığım konusunda fikirsizim.
Sınava dair anlatmam
gereken asıl şey, sınava giriş ile ilgili olan durum. Sınav kurallarına göre
sınava hiçbir şey götüremiyorduk. Hiçbir şey derken, ciddiyim; cüzdan, anahtar,
para…hatta kalem bile! Yanımıza almamıza izin verilen şeyler: Nüfus Cüzdanı (veya
Pasaport), Sınav Giriş Belgesi ve saydam bir şişede suydu. Sınav yerine
oturduğumuzda üzerinde ÖSYM yazan saydam birer kalem kutusu içinde 2 peçete, 3
şeker, 2 kalem, bir silgi ve bir kalemtraş verildi…Şekerlerin “okunmuş” olma
ihtimali üzerine konuşup bol bol güldük. AKP’nin sırf bu şekerleri okutmak için
işe kadrolu olarak yaşlı teyzeler aldığı fikri oldukça gülünçtü.
Çok istedim sınavdan
sonra birileri yolumu kesip benimle röportaj yapmak istesin… Sırf bunun için
ayna önünde “Beyin Bedava!” konuşmamı bile prova etmiştim – ama işte, kısmet
değilmiş.
No comments:
Post a Comment