Tuesday, 10 April 2012

kendi şehrinde turist olmak

Çok yorgunum. 

Çok.

Yorgun.

Cuma sabahı erkenden kalkıp önce simit-çay kahvaltısı, ardından Resim Heykel, Etnoğrafya ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi, sonra öğlen Kale'de gözleme keyfi, Çıkrıkçılar Yokuşu, Hamam Önü, daha sonra Kızılay, Tunalı...Kovadan boşalırmışcasına yağmur başlamadan hemen önce Kıtır'a sığınmayı, hatta dışarda yer bulmayı başardık. Anna'nın midye dolmayı seveceğini biliyordum ama, kokoreçi bu kadar çok seveceğini tahmin etmemiştim. Sonra Bien'e gittik ve gençlerin bir günlük pilinin bittiği gerçeği ortaya çıktı. Burdan sonrası konusunda makul bir açıklama bulmak zor, ama biz Tunalı'dan nasılsa otobüse yetişiriz düşüncesi ile önce Kızılay'a, sonra son Çayyolu otobüsünü de kaçırdığımızı öğrenince ve araç bulamayınca Bahçelievlere yürüdük. Bir Eryaman otobüsü yolun ortasında durup kapılarını açtı ve şöförü hayretle "Bu saatte ne yapıyorsunuz?! Ankara'daki son otobüs benim, atlayın" dedi. Ümitköy köprüsünün altında inip taksiye bindiğimizde sanırım yorgunluk hepimiz için bambaşka bir boyut kazanmıştı. Cumartesi öğleden önce uyanan olmadı aramızda...Doğal olarak. Güzel bir brunchtan sonra Anıtkabir, Bahçelievler, Nargile, Kebap derken akşam oldu. Pazar günün dişe dokunur tek aksiyonu ise Gümüş Patenler ile Polis Akademisi'nin Buz Hokeyi Şampiyonluk maçına gidişimiz oldu. Bizimkiler kazandı. 


Çok tuhaf, aslında bir buçuk yıl oldu Romanya'da birlikte geçirdiğimiz zamandan bu yana, ama sanki en fazla bir kaç ay önce görüşmüşüz gibi hissetmekten kendimi alamadım. 

Önemli bir karar verdim bu arada: Bir daha Resim Heykel, Etnoğrafya ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Kale, Çıkrıkçılar Yokuşu ve Hamam Önüne gitmek için aradan 10 yıl geçmesini beklemeyeceğim. Nasıl Anıtkabir'e her yıl en az bir kez gidiyorsam, onlar için de zaman ayıracağım...Meğer ne güzel olmuş hepsi!

      

No comments:

Post a Comment