Thursday 27 October 2011

An Ode To Diş İpi

Diş ipi,ağız ve diş sağlığı araçlarındandır. Diş fırçasının ulaşamadığı diş ara yüzleri ve sabit protezlerin (köprü diye ifade edilen diş kaplamalarının) gövde kısımlarının dişetine bakan kısımlarının temizlenmesini sağlayan bir araçtır. Dişeti çizgisinin altındaki ve dişler arasındaki yerlerdeki plak yiyecek artıkları diş ipiyle çıkarılabilir. Plak birikimi, diş çürüğüne ve dişeti hastalığına, yol açabileceğinden, dişlerin diş ipiyle düzenli olarak temizlenmesi gerekir. Fırça , macun ile yapılan ve olması gerektiği gibi 2-3 dakika süren bir fırçalamada bile dişlerinizin aralarındaki yüzeyleri tam olarak temizleyemez. Çoğu zaman çürüklerin başlangıç noktası da bu ulaşılması zor, kapalı alanlardır. Sağlıklı bir temizleme için mutlaka fırçalamadan sonra (en az günde 1 kere) diş ipi kullanması gerekir.” 


Sado – Mazo eğilimlerim olduğundan şu geçtiğimiz aya kadar birhaberdim, ama son 4 haftada 1 değil, 2 değil, tam 3 kez dişçime gitmek zorunda kaldıktan ve ellerinde çektiğim ıstıraba rağmen her seferinde gerisin geri kendimi yeniden o dişçi koltuğunda buluşumdan anlıyorum ki: gayet Sado – Mazo bir kişiliğim olsa gerek... Üstelik dişlerim de gayet iyi durumda! En azından şimdilik. 

Hadise şöyle: Dişçimiz, nesillerdir dişlerimize bakan enfes bir adam. Annemin dişeti sorunları vardı ve tedavisini de o yürüttü. Geçtiğimiz ayın başındaki olağan kontrolümde, diş taşı temizliğim yapıldı. Bu ilk kez yapılışı değildi ve doktor prosedüre başlayacağını anons ettiğinde pek mutlu oldum. Daha önce sadece bir kez yapılmıştı ama çok hoşuma gitmişti. Bittikten sonra diş etlerimde tatlı bir kaşıntı kalmış, ağazımın içi adeta ferahlamıştı... Bu kez öyle olmadı. Canım korkunç yandı! Dişçim, irsi olarak, bende de bazı diş eti sıkıntılarının başlamasından korktuğunu haber verdi. Kendisi 10 gün sonraya bir randevu daha ve bu süre içinde her akşam dişipi kullanma ödevi vererek bana veda etti. Zaten tahriş olmuş o diş etlerine her diş ipi deydiğinde gözümü karartan bir acı içinde kıvrandım. O kadarla da bitmiyordu üstelik. Gece yatmadan önce yaşanan her acı dolu seanstan sonra yattığım yerde kıvranmaya devam ediyor, uykuya dalabilsem bile dişlerimi sıkarak uyanıyordum. Bir soraki görüşmemizde ürkek bir ceylan misali oturdum o koltuğa ve yine canım çok yandı! Herhangi bir yorumda bulunmaksızın yine 10 gün sonraya bir randevu ve yine aynı ödevi verdi. Artık alışmıştım sanırım acıya, çünkü başlardaki kadar yanmıyordu canım. Üstelik elim de alıştığından olsa gerek, artık çok daha hızlı yapabiliyordum diş ipi temizliğimi. Geçtiğimiz Pazartesi, yeniden o koltukta bulduğumda kendimi, “eğer bu kez de bir yorumda bulunmazsa, hiçbir işe yaramıyor varsayıp bırakıyorum bu saçmalığı!” diye düşünüyordum. Tebrik etti beni ve Aralık’tan önce bir daha görüşmemize gerek olmadığını söyledi... Ama “sanırım bundan sonra 6 ayda bir değil, 3 ayda bir görüşsek daha iyi olacak Zeynep... Diş ipine devam!” dedi. Diş ipinden nefret ediyorum. Gerçekten, samimi olarak... Ama diş ipi kullanmazsam neler olabileceğinin resimlerine internetten baktıktan sonra anladım ki, onu kullanmazsam dişlerimin geleceği halden daha bile çok nefret ediyorum. Hayatındaki tüm kararlarını “mutlaka istiyorum”lar üzerinden değil de, “kesinlikle istemiyorum”lar üzerinden alan bir insan olarak diş ipi kullanıyorum dolayısıyla. Ama cidden, diş ipinden nefret ediyorum.


No comments:

Post a Comment