Sunday 24 February 2013

Pazar Günü

Pazar günleri düz taban ayakkabılar, bol ve biçimsiz eşorfman altları, insanın bedenine deri gibi yapışmayan üstler ve hatta onların da üzerine "geçirilmiş" kapşonlular ile makyajsız, takısız ve hatta abuk topuzların günü benim için. Geç uyanmanın, uyanır uyanmaz da yataktan kalkmak yerine, uzun uzun gerilerek biraz daha uzanmanın günü. İlk öğününde mönünün nelerden oluşuğundan bağımsız olarak, sofra keyfinin saatlerce sürdüğü - bünyenin taze demli çaya doymadığı bir gün...Doyduğu anda da sütlü kahve tükettiği bir gün! Havası puslu, güneşli, yağışlı veya rüzgarlı da olsa, benim için sistematik hareketlerdense, aheste muhabbetlerin günü. 

Hafta içinde ertelenen  her işin bırakıldığı, ancak hiç bir işin yapılmaya zahmet edilmediği bir gün...Bazen kitap okumaya bile üşenilen bir gün!

Pazar günleri gerçek değil benim için sanırım, devam eden bir rüya hali. Bazen kabus da oldukları oluyor, kabul - ama neticede devam eden bir "uyku" hali gibi benim için bu günler. Eğer yedi ölümcül günahtan biri olsaydı, sloth olurdu herhalde diye düşünüyorum...ki aslında düşününce, ben de yedi ölümcül günahtan biri olsaydım, ben de sloth olurdum herhalde. 

Bu satırları yazarken fark ettim, ben aslında pazar günlerinden tiksinmiyorum. Bayılıyorum diyemem, ama tiksinmiyorum da. Anlıyorum onu.


No comments:

Post a Comment